6.Bölüm-Vâhidiyyet Hakkındadır

Vâhidiyyet Hakkındadır

Manzûmenin Tercümesi

“Vâhidiyyet” Zât’ın zuhûr yeridir. Sıfatların farklılığını toplamış olarak zuhûr eder. Sıfatların hepsi vâhidiyyette çoğalan vâhid ya’nî birdir. Bizzât vâhid ya’nî bir olan şeyin çokluğuna sen hayret et!

Vâhidde, yakın işâret ile uzak işâret birdîğerinin aynı olduğu gibi; Hakîkat hükmünde nidâ ile nidâ eden ve küçük olan ile büyük olan bir şey’dir.

Vâhidiyyet, çokluğun birlikte mevcût olarak bir çok şûbelere ayrılmaksızın hakîkatinden ibârettir. Vâhidiyyette sıfatların her biri birdîğerinin hükmündedir. Vâhidiyyette kaldırma, ispâtın aynıdır.

Allâh’ın zâtının Furkân’ı ya’nî farklılığı, toplayıcılığının sûresi olup, vasıfların çoğalması âyetler gibidir. Sen, o Furkân’ı oku ve kendinden o kitâbın sırrını da oku! Kitâb-ı mübîn sensin; Mektuplar sendedir.”

Şurası da bilinmelidir ki, vâhidiyyette zât, sıfat olarak; sıfat, zât olarak tecellî eder. Bu i’tibârla sıfatlardan her birisi birbirinin aynıdır. Örneğin, “Muntakîm” “Allah”ın aynı olduğu gibi, “Allah” da “Muntakîm”in aynıdır. Aynı şekilde vâhidiyyet ni’metin nefsinde, nikmetin ayn’ında zuhûr edince, rahmetten ibâret olan ni’met, azâbın aynından ibâret olan nikmetin aynı olduğu gibi, azâptan ibâret olan nikmet de, rahmetten ibâret olan ni’metten ibârettir.

Bunlardan her biri zâtın sıfatlarında ve eserlerinde zuhûru i’tibârı iledir. Bundan dolayı vâhidiyyet hükmü ile zât için her hangi şey zâhir olursa, orada her şey aynıdır; fakat bu vâhid ya’nî bir olan tecellî i’tibârı iledir. Yoksa, her hak sâhibine hakkını vermesi i’tibârı ile değildir. Bu ikincisi, ilâhî zâtî tecellîde olur.

Yine şurası da bilinmelidir ki, ahadiyyet, vâhidiyyet, ulûhiyyet arasındaki fark aşağıda anlattığımız gibidir:

Ahadiyyette isimlerden ve sıfatlardan hiçbir şey zâhir olmaz. Ahadiyyet zatî işinde sırf zâttan ibârettir;

vâhidiyyette, isimler ve sıfatlar, müessirleriyle berâber zâhir olur. Lâkin bu zâhir oluş zât hükmüyledir; yoksa, zâttan ayrılma hükmüyle değildir. Bundan dolayı o sıfatlardan herbiri birdîğerinin aynıdır;

ulûhiyyette, isimler ve sıfatlar her birinin istihkâkı hükmüyle zâhir olur. Ulûhiyette Mün’im, Muntakim’in zıddı; Muntakim, Mün’im’in zıddı olarak zâhirdir. Bu şekilde geriye kalan isimler ve sıfatlar da böyledir; hattâ ahadiyyet bile. Çünkü;

ahadiyyet, ulûhiyyette ahadiyyetin gereğine göre zâhir olduğu gibi,

vâhidiyyette de ulûhiyyet, vâhidiyyetin gereğine göre zâhirdir;

bundan dolayı ulûhiyyet tecellîsi, bütün tecellîlerin hükümlerine kapsamdır.

                                                         ***

Ulûhiyet, her hak sâhibine hakkını verme tecellîsidir.

Ahadiyet, “Kendisiyle berâber hiçbir şey mevcûd olmadığı halde, Allah mevcûd idi” tecellîsidir.

Vâhidiyyet, “O şu an dahi olduğu tecellî üzerindedir” tecellîsidir. Kur’ân’da “küllü şey’in hâlikun illâ vechehu” (Kasas, 28/88) ya’nî “O’nun vechinden başka her şey helâk olucudur” âyeti bu sırra âittir.

Bunun için ahadiyyet, vâhidiyyetten a’lâdır; çünkü ahadiyyet salt zâttır. Ulûhiyyet de, ahadiyyetten a’lâdır; çünkü ahadiyyete hakkını veren ulûhiyyettir. Çünkü ulûhiyyetin hükmü, her hak sâhibine hakkını vermektir. Bundan dolayı Allah ismi, isimlerin a’lâsı, en toplayıcı olanı, en azîzi, en yücesidir.

Ulûhiyyetin ahadiyyet üzerine üstün oluşu, bütünün parça üzerine üstünlüğü gibidir. Ahadiyyetin, geri kalan tecellîlere üstünlüğü, aslın fer’e üstünlüğü gibidir. Vâhidiyyetin, geri kalan tecellîlere üstünlüğü, cem’in fark üzerine üstünlüğü gibidir. Bu ma’nâların senden yana nerede olduğuna dikkat et ve bunu kendinde derin bir şekilde araştır!

Manzûmenin Tercümesi

“Meyveleri topla, o meyvelerin ağacı, sen meyvelerini toplayasın diye dikilmiştir. Şâhidler ile, delîller ile, sebep göstermeyi ve ispâtı bırak! Onlar seni hakikate ulaştırmaz.

Şarâbı ağızdan iç! O meyvelerin ağız şarâbı, ağızdadır. Bundan dolayı şifâhen söylenir. Hakîkat şarâbının kadehlerini saklayan kimsenin aksine olarak, o kadehleri sen saklama.

Onun güzelliklerini Suâd (yani, muhabbet edilen) göstermiştir. Sen gizleme! Mâsivâ ile aldanmayı bırak; mâsivâ, bu hakîkati idrâk edici değildir. İçini ye, içini saklayan kabuğu at! Sırrı ifşâ etmeye hevesli olan can sıkıcı meredden kendini koru ve ondan uzaklaş!”