Refref Hakkındadır
Bilinsin ki, Refref, vücûda bağlı mekânet ya’nî rütbe ve mertebe ve ilâhî fehâmet ya’nî büyüklükten ibârettir.
O rütbe de, ulûhiyyetin bizzât gerektirdiği zâtî işlerdir.
Bahsedilen bu zâtî işler ise, tek bir çeşit olmayıp, bir çok çeşitleri vardır. Fakat bahsedilen çeşitlerden her çeşide “refref-i a’lâ” denilir. Her refref, işte bu ilâhî rütbeden ibârettir.
Bahsedilen bu çeşitlerin gereklerinde ihtilâf olsa da, hüküm bu şekildedir. Çünkü bahsedilen çeşitler, zâtî iş oluşları yönünden bu mertebenin aynıdır.
Bu izâha göre, zâtî işlerden ibâret olan bahsedilen bu çeşitler arasında üstünlük ve düşüklük yoktur. Çünkü üstünlük, ilâhî sıfatların ve isimlerin gereklerindedir. Bahsedilen bu işler ise, Hakk’ın zâtîliklerindendir. Bundan dolayı aralarında üstünlük mümkün değildir.
Kibriyâ ve izzet gibi ki, bunlardan her biri, bir çeşit refreftir. Bundan dolayı;
İzzet, kibriyâdan daha üstündür, denilemeyeceği gibi;
Kibriyâ, izzetten daha üstündür, denilmesi de doğru olmaz.
Zâtî azamet de aynı şekilde böyledir.
İşte bu verilen örneklerden her biri, Hakk’ın zâtı için zâtının gereğinden ibâret olduğundan, pek yüce ilâhî rütbedir.
Bu sözümüzde “ilâhî mekânet ya’nî rütbe” kaydını getirmemiz, gerekliliği zâtî gereklilik ile kayıtlamak demektir. Çünkü zâtın kendisinde iki gerekliliği vardır:
Biri mutlak gereklilik;
Biri kayıtlı gerekliliktir.
Mutlak olan gereklilik, zâtın kendisi için hakettiği şeydir. Bu hakedişte ulûhiyet, rahmaniyyet, rubûbiyyet ve benzeri şeyleri dikkâte almak yoktur. Belki bu gereklilik, mutlak gerekliliktir ve zâtın kemâlât çeşitlerinden bir çeşit ile gerekliliğinden yana soyutlanmıştır. Bundan dolayı zâtî mutlak gereklilikler vücûd, sâde oluş, lâyık oluş, sırf oluş, tek oluş ve benzeri şeyler olup, zâtın kendisi için mutlaka gerektirdiği şeylerdir.
Kayıtlı olan gereklilik, zâtın kendisi için gerektirdiği şeyden ibâretse de, bunda kemâlât çeşitlerinden bir çeşidi, dikkâte almak lâzımdır;
İlâhiyyet, rahmaniyyet, rubûbiyyet, izzet, kibriyâ, azamet gibi. Bunlar ilâhî mekânet ya’nî rütbe için gereklidir;
Bir de ilim, vücûda âit sirâyet ve ihâta gibi. Bunlar da, rahmânî rütbe için gereklidir.
Kısaca, ilâhî, yâhut rahmanî, yâhut rabbânî, yâhut ilâhî isimlerden ve sıfatlardan bir şey dikkâte alınmak üzere, zât için hakettiği şeyler bu kısma dâhildir.
Bunu anla!
Bilesin ki, kayıtlı gereklilikler netîce i’tibârı ile mutlak gerekliliğe dönüktür. Çünkü Cenâb-ı Hak, bunların hepsini zâtı için gerekli kılmıştır.
Ulûhiyyet, zâtın gereği olduğu gibi;
Rahmaniyyet de zâtın gereğidir.
Mertebe türlerinden olan başka vasıflar da, bunlar gibidir.
Mertebelerden, her bir mertebenin gerektirdiği her şey kayıtlama olmaksızın zâtın gereğidir. Çünkü mertebe, zâtî gerekliliklerdendir. Mertebelerden bir mertebenin gerektirdiği şey de, kayıtsız olarak zâtî gerekliliklerden olur. Çünkü, Cenâb-ı Hakk’ın bu bahsedilen şeyleri hakedişi, ne kemâl içindir, ne de noksan içindir; ancak zâtı içindir. Hakk’ın kemâlâtı dahi kendisi için zâtî işlerdir.
Özetle, gerekliliklerin hepsi, mutlak zâtî gerekliliklerdir. Ancak şu kadar var ki, bu mes’elede ba’zı işlerin mutlak olarak zâtî gerekliliklerden oluşu gibi, ba’zı işlerin de kayıtlı olarak zâtın gerekliliklerinden oluşu ve bu ikinci türden olan bu işlerde de mertebeyi yâhut rütbeyi dikkâte almak geçerli olduğundan, biz “Zât’ın gerekliliği, mutlak ve kayıtlı olmak üzere iki çeşittir” dedik.
Bunu anla!