Kalem-i A’lâ Hakkında
Bilesin ki, kâlem-i a’lâ, ayırt edicilik sûretiyle halka dönük zuhûr yerlerinde Hakk’a dönük taayyünlerin ilkinden ibârettir.
Ayırt edicilik sûretiyle demem şudur ki;
Halkın ilk olarak ilâhî ilimde belirsizliğe dönük taayyünü vardır. Bunun beyânı daha önce geçti.
Sonra halkın arşta hükmî olarak mücmel vücûdu vardır. Biz, “Arş bahsi”nde, arşın vecihlerinden birisinin, halka dönük mevcûdlardan ibâret olduğunu beyân ettik.
Sonra halkın kürsîde ayrıntılı zuhûru vardır. Bunu da geçen bölümde beyân ettik.
Bunlardan sonra, halkın kâlem-i a’lâda ayırt edicilik üzere zuhûru vardır. Çünkü halkın önceki tecellî yerlerinin hepsindeki zuhûru gaybîdir. Kâlem-i a’lâda vücûdu ise, Hakk’tan ayırt edilmiş aynî vücûddur.
Kâlem-i a’lâ, bir numûnedir ki, levh-i mahfûzda gereken şeyi nakşeder; akıl gibi. Çünkü, akıl bir numûnedir ki, nefsinde gereken şeyi nakşeder.
Bundan dolayı;
Akıl, kalem yerinde;
Nefs, levh-i mahfûz yerinde;
Akıl kanûnuyla nefste mevcût olan fikrî önermeler, levh-i mahfûzda yazılı olan vücûdsal sûretler mesâbesindedir.
Bunun içindir ki, Rîsâlet-meâb Efendimiz, “Allah ilk önce aklı halk etti” ve “Allah, ilk önce kalemi halk etti” buyurmuştur.
Kalem, akl-ı evvelden ya’nî ilk akıldan ibârettir. Akıl ile kalem, muhammedî ruh için iki vecihdir. Aleyhisselâtu vesselâm Efendimiz, “Ey Câbir, Allah’ın ilk halk ettiği şey senin nebînin nûrudur” buyurmuştur. Bundan dolayı kâlem-i a’lâ, ilk akıl ve muhammedî rûh, ferd olan cevherden ibârettir.
O ferd olan cevher;
Halka ya’nî ayırt edicilik üzere zuhûra nisbetle kâlem-i a’lâ;
Mutlak halka ya’nî gaybe dönük zuhûra nisbetle ilk akıldır.
İnsân-ı kâmile nisbetle, muhammedî rûh olarak isimlendirilir.
İnşaallahu Teâlâ, rûha ve ilk akla âit gereken açıklamalar, bu kitâbta kendilerine mahsûs bölümlerde gelecektir.