63.Bölüm-İnançlar; İbâdetler; Haller; Makâmlar-10-(Sıddıkiyyet)

6 – Sıddıkiyyet mertebesine gelince;

Bu mertebe “Nefsine ârif olan; Rabb’ine ârif olur” makâmının hakîkatinden ibarettir. Nefs ârif olmak için üç derece vardır:

İlme’l-yakîn, ayne’l-yakîn, hakke’l-yakîndir.

Sıddık olan zâtın alâmeti şudur ki, sıddık bu dereceleri kat’ ettikten sonra vücûdun gaybı kendisi için müşâhede edilenin aynı olur.

O mertebede mahlûkların bakışlarından gâib olan ilâhî sırları, yakîn nûru ile görür ve bu şekilde Hakk’ın hakîkatine vâkıf olarak cemâl nûrlarının saltanatı altında kendisinin fânî olduğunu müşâhede eder.

Bu “fenâ ile ilâhî bâkîlik kazanır” demekteki kastım, evveli olmayan ezelden beri mevcûd olan vücûdun sırrı açılarak kendisi için ilâhî bâkîlik zâhir olur demektir. Yoksa “o dereceden, bu bâkîlik kazanılmış” demek değildir.

Sıddık, ilâhî bâkîlik ile bekâya nâil olunca birer birer ilâhî isimler kendi üzerine tecellî edici olup, ilâhî zâtı isimleri yönünden bilmeye muvaffak olur.

Bu mertebe, yakîn ilmi ile gerçekleşen yükseliş sınırının başıdır. Bunun içindir ki, bu ilim, ilmin aynı olmuş demektir. Daha sonra sıddık, bu mertebeden sıfatsal tecellîler mertebesine dayanarak birer birer ilâhî sıfatları müşâhedeye vâkıf olunca zât ile berâber olur. Fakat bu zât ile beraber olmaya, zâtın sıfatlarını tetkîk etmek de dâhildir.

Bundan sonra sıddîk bu mertebeden de aşarak, isimlerin ve sıfatların zât ile beraber olmasına muhtaç olmama derecesine yükselir.

Bu mertebeden de daha ileriye giderek, zâta nazaran isimlerin ve sıfatların mevkî’lerini bilmeye muvaffak olur.

Bu derecede zâtı, zât ile bilme devleti hâsıl olup kendi önünde isim ve sıfat mertebeleri dikilir ve o isimlerin ve sıfâtların hakîkatlerini müşâhede ve ayrıntılanmadaki icmâlini ve icmâldeki ayrıntılanmasını idrâk eder.

Bu şekilde rubûbiyyet hil’atlerinde çevrilerek, ilâhî yardım eli kendisini ilâhî isimler ve sıfatlar ile vasıflanmaya ulaştırır.

Mühürlenmiş ecele erişerek, mühürlenmiş sâfî şarâbı kâsesinden içerse, hakke’l-yakîn sâhibi olur. Mührü söker ve elindeki olan kâsenin şarâbının rengiyle boyanırsa, o kimse yakîn hakîkat sâhibidir.

İşte mukarrabîn makâmlarının başlangıcı budur.